11 Temmuz 2015 Cumartesi




Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,

Bugün size Kanuni döneminde Osmanlı'da yaşamış iki güçlü karakterden bahsedeceğim.
Donna Garcia Mendes ve Yasef Nassi.














Donna Garcia Mendes (1510 - 1576)  La Senyora ya da Giveret olarak anılır. İspanya'da doğdu. Esas adı Beatrice de Luna'dır. Kocası ise Franco Mendes'dir. İspanyol engizisyonundan kaçarak Portekiz'e yerleşmişlerdir.  Fakat burada da yine engizisyonun baskısı ile din değiştirerek Katolik olmuş gibi görünseler de,  esasen Yahudiliklerini gizli gizli yaşamışlardır.
1537 yılında Franco Mendes ölür. Ailece bankerlik yapmakta olan ailenin işlerini La Sinyora üstlenir. La Sinyora'nın kredi açtığı kişiler arasında Kutsal Roma İmparatoru V.Karl ve Fransa Kralı I François bile vardır.

Aşırı baskılar neticesinde La Sinyora servetini Venedik'e nakleder ve kendisi de buraya taşınır.  Ancak kız kardeşi ile olan miras problemi yüzünden burada ispiyonlanarak esir edilir. İşte tam bu sırada Kanuni Sultan Süleyman devreye girer.

Osmanlı baskısı neticesinde Venedikliler  La Sinyora'yı serbest bırakırlar. O da bütün serveti ile birlikte İstanbul'a taşınır. (1553) Güzelliği, entelektüelliği ve bilgisi ile kısa zamanda saraya yakınlaşır ve Osmanlı siyasetinde önemli rol oynar. Fakat esas etkili olacak kişi henüz sahneye çıkmamıştır: Yasef Nassi.

Yasef Nassi, Joao Miquez adı ile güya Katolik olarak Portekiz'de doğdu. Babası, La Sinyora'nın ağabeyidir.
 Yasef Nassi daha bir yaşında iken babası vefat eder.  La Sinyora onu himayesine alır.  Joao Miquez    1554    
yılında 500 kişilik  Marrano   kafilesiyle İstanbul'a gelir. (Zorla dinleri değiştirilen Yahudiler)
Sünnet olur. La Sinyora ve Yasef  Nassi artık kendi esas adlarını kullanmakta ve  Yahudiliklerini istedikleri gibi serbestçe yaşamaktadırlar. 
La Sinyora daha sonra yeğenini,  kızı ile evlendirir ve  Yasef Nassi'nin hem halası hem de kayınvalidesi olur.
Donna Garcia Mendes 1576 yılında ölür. Bütün servetin kontrollü Yasef Nassi'ye kalır.

Osmanlı sarayında o sıralarda veliaht kavgaları sürmektedir. Kanuni etrafındakilerin kışkırtması ile
en büyük oğlu Mustafa'nın ihanet içerisinde olduğuna inanıp kendi öz oğlunu boğdurur. (1553)  Kanuni'den sonra tahta geçmesi muhtemel veliaht Selim ve Beyazıt biri birilerinin kuyusunu kazmaktadırlar.  Yasef Nassi doğru bir ileri görüşlülükle II.Selim'i  (Sarı Selim)  destekler ve bazı belgelere göre  kendisine yüklü miktarda para yardımı yaparak bu kavgada ağırlığını koyar.



Bu sıralarda Engizisyoncu   Caraffa,  IV.Paul adıyla papa seçilir. Avrupa'da Yahudiler 'in  üzerindeki baskılar daha da artar.
Talmudlar sokaklarda,  meydanlarda yakılmaya başlanır.  II.Paul zamanında müsamaha gören  Marranolar,  tutuklanmaya
ve malları ellerinden alınmaya başlanır.  (1555)  Aralarında Osmanlı tabiiyetinde olan bir çok Marrano  tutuklanır.

Yassef Nassi devreye girer. Kanuni'den Morrenolar'ın serbest bırakılması ve mallarının iadesi ile ilgili bir mektup  alır.
Mektup  Papa'ya ulaşamadan infazlar başlamış ve 13 Marrano ateşe atılarak infaz edilmiştir.  Papa Osmanlı tabiiyetinde
olanları bırakır  fakat Portekiz tabiiyetinde olan 12 Morreno'yu  daha  ateşe attırarak infaz ettirir.
Yasef Nassi çılgına döner. Adriyatik kıyılarının en büyük ticari limanı Ancona'ya ambargo ilan edilir.
(Tarihçi Reznik, bunun Yahudileri yok etmeye çalışan Hristiyanlar'a karşı açılmış ilk savaş olarak yorumlar.)  Ne yazık ki çeşitli Yahudi Cemaatleri arasındaki fikir ayrılıkları bu ambargonun başarıya ulaşmasını engeller.

Yasef Nassi bu sıralarda Saray'da çok etkindir. Derin diplomasi bilgisi, keskin zekasıyla sivrilmiş   "müşavir-i has" yani padişahın danıştığı kişi konumuna gelmiştir. Hatta daha ileride  "müteferrika" unvanını da alarak sultan ve şehzadelerle doğrudan görüşen kişi olmuştur. Kardeşi Samuel Nassi ise  Sultan Süleyman'ın aylıklı  adamıdır.  Yasef Nasi İstanbul'a gelmeden önce Venedikliler'den bir ada almak istemiştir.  Niyeti Avrupa'da inlemekte olan Yahudileri buraya yerleştirip kurtarmaktı. Ancak Venedik senatosu bu isteği kabul etmez..

Yasef Nassi, İstanbul'a  geldikten sonra da  çalışmalarına bu  yönde  devam etti. Nitekim Kanuni'den Tiberya'da bir Yahudi kolonisi kurulması yönünde  izin almaya muvaffak oldu. Hatta şehir 5 sene süren bir imar planı ile yenilenir.  (1565)
Yassef Nassi buraya gelecek olan Yahudiler'in geçinebilmesi için  yün ve ipek getirterek dokumacılık yapmalarını sağlamaya çalıştı. İtalya'nın güneyinde yaşayan Yahudiler bunu büyük bir heyecan ile karşıladılar ise de  bu proje fazla ileri gidemedi. Nedenleri arasında iklim, Yahudiler 'in göçe hazır olmamaları gibi sebepler sayılabilir.

Kanuni öldükten sonra  Yasef Nassi'nin gücü daha da artar. Padişah II.Selim, kendisini  "Nakşe Dükü" ilan eder.  Yasef Nassi artık Ege Denizi'nde bulunan Kikland, Antiparo, Melo, Syra, Santorini ve bir kaç adanın daha mutlak hakimidir.  Bu adalarda yaşayan İtalyanlar (yada Levantenler) Galata'ya göç etmeye başlarlar.  Yassef Nassi'nin  niyeti  bu adalara Avrupa'da zor durumda olan Yahudileri yerleştirmektir.  Fakat bu düşünce proje aşamasında kalır ve ileriye gidemez.
  
Fransa'nın Yasef Nassi'ye 150.000 düka altını borcu vardır. "Bir Yahudiye olan borç, borç sayılmaz" diyerek paranın üstüne yatmaya kalkar. Yasef Nassi,  Padişah'tan Fransız gemilerinin şark limanlarında haciz edebileceğine dair bir ferman alır  ve hacizi uygular.  Fransızlar çılgına dönerler. Fransa Kralı  IX.Charles  buna şiddetle itiraz eder. Fakat Padişah  II.Selim,
Fransa Kralına bir mektup yazarak   Yasef Nassi'nin haklı olduğunu ve hacizin  uygulanacağını söyleyerek kararından dönmez.
IX. Charles bunun üzerine  daha evvel Yasef Nassi'nin hizmetinde bulunmuş Yahudi Hekim Davit'i kandırarak bir komplo kurar. Yasef Nassi  zamanında komplodan haberi olur ve huzura çıkıp olanı biteni anlatır. David ve iki suç ortağı Rodos'a sürülür ve orada hahamlar tarafından  da cezalandırılırlar.

Yasef Nassi Kıbrıs'ın fethi için II.Selim'i  ikna etmeye uğraşır. Niyeti Kıbrıs Kralı olmaktır. (II.Selim bir sarhoşluk anında bunu Nassi'ye vaat etmiştir)  Fakat Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa buna karşıdır.  Adanın hakimi olan Venedikliler'le bir savaş istememektedir.  Kıbrıs uzun süren savaşlar neticesinde 1571 de düşer. Fakat Savaş sırasında  görüşmelerde bulunmak üzere Sokullu kendi lobisinden Salamon ben Natan Eskenazi'yi görevlendirir. Yasef Nassi gözden düşmeye başlamıştır.
Bazı tarihçilere göre Yasef Nassi Kıbrıs'ta  bir Yahudi kolonisi kurmak istiyordu.  Belki de daha sonra Filistin'de kurmayı planladığı bir Yahudi devleti için Kıbrıs'ı basamak yapacaktı.

Yasef Nassi 2 Ağustos 1579 da vefat eder.

Tiberya projesi Yahudiler'in kendi yurtlarına dönmesi ile ilgili ilk projedir. Ancak kutsal topraklara geri dönüş ile ilgili doğru bir başlangıç olması bakımından önem taşır.  Şurası muhakkak ki 19. yüzyıl Siyonistlerinin uygulayacakları planın öncüsüdür.
Yasef Nassi  pek çok bakımdan Theodor Herzl'e benzer. Ayrıca Yasef Nassi  Osmanlı topraklarında kurulan ilk istihbarat örgütünün  de başkanıdır.

Bu haftalık bu kadar.

Aaron Baruch  (Ankaralı)


Kaynaklar :
Ahmet Hikmet Eroğlu  (Osmanlı Devleti'nde Yahudiler)
Süleymen Kocabaş  (Siyonizm ve Türkiye)
Vikipedi ansiklopedisi  (Tiberya Projesi)
Moshe Sevilla-Sharon   (Türkiye Yahudileri)
Panoroma Dergisi  (5 Nisan 1992) 

1 yorum: